Sıfır emisyon: Elektrikli Araçlarla Daha Sürdürülebilir Bir Geleceğe

Küresel ısınma günümüzde dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük problemlerden bir tanesi ve olumsuz sonuçlarına her geçen gün şahit oluyoruz. Eriyen buzullar, dünyanın tüm bölgelerinde karşılaşılan aşırı hava olayları ve buna bağlı olarak yaşanan sıkıntılar ülkeleri, sanayiyi hatta bireyleri kara kara düşündürüyor. Sanayileşmenin dünyayı getirdiği bu nokta artık sürdürülebilir değil ve bir an önce küresel ısınmaya neden olan karbon gazı emisyonlarını kabul edilebilir seviyelere çekmek gerekiyor.

Ulaştırmada kullanılan İçten yanmalı motorlar küresel ısınmaya neden olan karbon emisyonlarının en büyük sebeplerinden biri. Toplam emisyonların yaklaşık yüzde 30’unu içten yanmalı benzin, dizel gibi fosil bazlı yakıtlar kullanan araçlar oluşturuyor. Aynı zamanda bilhassa şehirleşmenin yaygın olduğu bölgelerde hava kalitesi de bu durumdan ciddi bir biçimde olumsuz etkileniyor.

Küresel ısınmaya neden olan karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik yenilenebilir enerji çözümlerinin yanı sıra emisyon konusunda ikinci büyük aktör olan ulaştırma alanında da yeni bir ivme yakalandı. Son yıllarda dünya genelinde elektrikli araçlara yönelik büyük bir geçiş söz konusu. PHEV, BEV, HEV gibi farklı kategorilerdeki elektrikli araçlar Çin, Amerika, Avrupa ve diğer pazarlarda daha fazla tercih ediliyor. Son kullanıcılar dışında araç filoları, kamyonlar, sanayi araçları, otobüs işletmecileri araçlarını yavaş yavaş elektrikli alternatifleriyle değiştiriyor.

Elektrikli araçların sunduğu en büyük avantajlardan bir tanesi fosil yakıtlara göre daha düşük maliyetlerle yürütülebilmeleri. Elektrikli araçların sunduğu bir diğer avantaj enerjiyi verimli bir biçimde kullanması. İçten yanmalı motorlarda enerjinin bir kısmı ısıya dönüşerek kullanılmaz hale gelirken elektrikli araçlarda frene basıldığında dahi enerji geri dönüşümü sağlanarak kayıpların önüne geçiliyor. Tüm bunlarla birlikte küresel ısınmaya karşı olumlu katkısı ise herkes için belki de en dikkate değer avantaj. 

Peki elektrikli araçlar tam anlamıyla sıfır emisyonlu olarak değerlendirilebilirler mi? BEV’lerin egzoz gazı dikkate alındığında içten yanmalı motorlara sahip araçlar gibi karbon salınımı yapmadıkları aşikar. Diğer yandan sadece egzoz emisyonlarına bakarak değerlendirme yapmak doğru değil zira şarj için kullanılan elektriğin kaynağı ve araçların üretim süreçlerinde kullanılan karbon bazlı yakıtlar çevreye verilen zararda oldukça etkili.

Dünya genelinde elektrik üretimi için halen en yoğun biçimde kullanılan kaynak % 36.5 ile kömür. Onu yüzde 22.2 ile doğal gaz, yüzde 15.3 ile hidroelektrik ve yüzde 10 ile nükleer enerji takip ediyor. Ülkeler uzun zamandır güneş ve rüzgar enerjisi gibi sürdürülebilir kaynaklara yöneliyor olsa da bunların toplam pastada kapladıkları alan halen çok cüzi. Dolayısıyla elektrikli aracınızı şebekeye bağlayıp şarj ettiğinizde her ne kadar egzoz emisyonlarına neden olmasanız da, kullandığınız enerjinin neden olduğu emisyonlara katkıda bulunmuş oluyorsunuz.

Bir diğer konu da elektrikli araçların bataryaları. Lityum iyon temelli bu bataryalarda kullanılan lityum, nikel ve kobalt gibi madenlerin çıkartılması ve de işlenmesi oldukça enerji yoğunluklu işlemler. Bir elektrikli aracın bataryasının üretim sürecinde ortaya çıkan emisyonların benzer bir içten yanmalı aracın üretiminde kayda geçen emisyonlara nazaran yüzde 80 oranında daha yüksek olduğu kaydediliyor.

Diğer yandan dünya genelinde birçok kurum bataryaların geri dönüşümü üzerinde yoğun çalışmalar yürütüyor yeni yeni geri dönüşüm tesisleri inşa ediliyor. Bu çalışmalar sayesinde bataryalarda kullanılan madenlerin çevreye duyarlı bir biçimde tekrar kullanılabilir hale getirilmesi hedefleniyor. Tabi bu çabalar henüz başlangıç aşamasında ve elektrikli araçlara son yıllarda artan talep bataryalarda kullanılan madenlere olan ihtiyacı hızla arttırıyor. Batarya üretimiyle ilgili bir diğer olumlu konu da dünya üzerinde yaygın bulunan, işlenme ve kullanım biçimleri dolayısıyla çevreye daha çok duyarlı olması muhtemel yeni batarya teknolojileri. Söz konusu gelişmelerle birlikte yakın bir gelecekte batarya üretiminin neden olduğu yüksek emisyonların düşürülmesi bekleniyor.

Bataryaların ön planda olmasıyla birlikte elektrikli araçların üretiminde her ne kadar daha fazla emisyona neden olunsa da, toplam yaşam döngüsü dikkate alındığında elektrikli araçların genel olarak daha az karbon emisyonuna neden olduğunu söyleyebiliriz. DOE (U.S. Department of Energy) verileri öyle gösteriyor ki yıl bazında tipik bir elektrikli araç 1780 kg CO2 salınımına neden olurken plugin hybrid araçlar 2620 kg, hibrit araçlar 2840 kg CO2’ye neden oluyor. Oysa içten yanmalı araçların neden olduğu CO2 salınımına bakacak olursak bu rakamın 5190 kg gibi oldukça yüksek bir değerle karşılaşıyoruz.

Sonuç olarak elektrikli araçlar üretim aşamasında dezavantajlı gibi görünse de kullanım sırasındaki düşük emisyonlarıyla aradaki farkı kapatıp öne geçiyor. Tabi zaman içerisinde yenilenebilir enerji kaynaklarının artması, bataryaların üretiminde elde edilecek olumlu gelişmeler, elektrikli araçların enerjiyi daha verimli kullanmaları sayesinde yakın bir zamanda olmasa da ulaştırmada sıfır emisyon hedefine yaklaşmış olacağız. Her geçen gün daha fazla ülke ve kurum bu hedef doğrultusunda adımlar atarak sürdürülebilir bir gelecek hayaliyle gülümsüyor.

Bu gönderiyi paylaş